1 Mart 2017 Çarşamba

Durma Doğu Ekspresi


Ankara'dan Kars'a doğru yol almakta olan emektar Doğu Ekspresi treninin kuşetli 6. vagonundan sesleniyorum. Her saniye Batı'dan biraz daha uzaklaşıyor, asıl zenginliklere daha da yaklaşıyorum.

Tren tekerleklerinin raylar üzerinde sürtünerek çıkarttığı ses karışıyor vagonların sallantısına. Sabah olmak üzere, gün doğuyor.

Sivas'ın uçsuz bucaksız topraklarında tın tın ilerlerken bembeyaz manzaralar gözlerime eşlik ediyor. Güneşin her yükselişinde beyazlık biraz daha, biraz daha artıyor. Gözlerimi hafiften acıtan tertemiz bir parlaklık...  Bu tatlı acı da, parlaklıkla beraber artıyor.

Tren yol almaya, bacasından dumanlarını çıkarta çıkarta ilerlemeye ve aynı seslerini de çıkarmaya hiç durmadan devam ediyor.

Kanlı, acılı ama her daim beyaz topraklara doğru ilerlerken beyazlığın vermiş olduğu huzur kanın da acının da ötesine geçiyor. Soğuk iklimin sıcacık insanları beni bekliyor, biliyorum. Ülkenin en doğusu açmış kucağını sarılmayı bekliyor, hissediyorum.

Hiç durmadan devam et yoluna Doğu Ekspresi, beni ulaştıracağın o eşsiz yerleri merakla, heyecanla, aşkla bekliyorum!

24 Kasım 2016 Perşembe

Sadece Pasaportunuzu Alıp Gidebileceğiniz Birbirinden Güzel 10 Ülke




Bildiğiniz üzere gerek başka milletlerle geçmişte yaşadığımız bazı sorunlar, gerek politik anlaşmazlıklar veya sosyo-kültürel problemler sebebiyle Türk vatandaşları olarak seyahat özgürlüğümüz biraz kısıtlı durumda. Kamu personelleri veya çocuklarının kullandığı yeşil hizmet pasaportlarını saymazsak bordo renkli TC pasaportlarımız ile Avrupa’nın pek çok ülkesi dahil yurt dışı seyahatlerimizde karşımıza tak diye vize sıkıntısı çıkıyor. Dosyalarca belgeleri toplamak ve birkaç günlük tatiliniz için ekstra bir ücret ödemek istemiyorsanız sizleri şöyle alalım ve vizeye ihtiyaç olmadan sadece pasaportunuz ile ziyaret edebileceğiniz birbirinden güzel 10 ülkeye şöyle bir bakalım:

1- Azerbaycan
‘’Bir millet iki devlet’’ dediğimiz kardeş memleketimiz Azerbaycan özellikle Hazar Denizi kıyısına kurulmuş olan başkent Bakü ile dikkatleri çekiyor. Petrol ve doğal gaz kaynakları ile gelişimine hızlıca devam eden ülkeye turistik amaçlı bir gezi düzenleyebilir, küçük İstanbul diye nitelendirebileceğimiz Bakü’de Azeri kültürünü keşfedebilirsiniz. Küçük bir not: Azerbaycan'a giriş için Bakü Haydar Aliyev Havaalanı'nda kapı vizesi almanız gerekiyor. Bu uygulamayı zorlu vize süreçlerine dahil etmediğim için kardeş memleketi de listeye aldım. J





2- Gürcistan
Sadece vizeyi değil, pasaportları da kaldırın!  Çünkü  Gürcistan’a geçiş yapmak için sadece kimliğiniz yeterli. J Keşke her ülkeye böyle özgürce girebilsek demeden edemiyor insan... Gürcistan’ın başkenti Tiflis olmasına rağmen akla ilk gelen şehri: Batum. Karadeniz’in kıyısına kurulmuş olan bu şehir yemyeşil parkları, Avrupa şehirlerini aratmayacak düzenli yolları ve tabii ki ziyaret edenlerin çoğunun ortak gayesi, kumarhaneleri ile ünlü.




3- Kırgızistan
Asya’da kalmaya devam ederek biraz daha Doğu’ya kayalım ve Kırgızistan’a bir bakalım. Modern binaları, farklı mimarileri ve geniş meydanları ile harika görseller sunan şehir Astana ile öne çıkıyor benim gözümde Kırgızistan. Önemli şehirlerinden Tiflis daha geleneksel bir yapıya sahip, tarihi doku sevenler için orası da tercih edilebilir.




4- Ukrayna
Bu listede kesinlikle olması gereken bir ülke: Ukrayna. Tarihte pek çok devlet ve milletin hüküm sürdüğü, hem tarihi, hem doğası, hem capcanlı hayatı ile listenin zirvesine dahi oturabilir. Hem Sovyetler Birliği’nin hem de Avrupa’nın izlerini ülkenin tamamında görebilmek mümkün. Başkent Kiev de dahil olmak üzere ülkenin hemen hemen her şehri yemyeşil ve geniş parklarla dolu. Hatta Lviv şehri için söylenmiş Gaulle’nin şöyle bir sözü var imiş: ‘’Daha önce şehrin içinde parklar gördüm ama ilk kez parkın içinde şehir görüyorum.’’ Siz düşünün artık! J Gerek gece hayatı, gerek gelişmiş ulaşım sistemleri ve en güzeli Türk Lirasına kıyasla oldukça ucuz olan para birimleri Grivna ile şöyle 3-4 günlük bir Ukrayna ziyareti tadından yenmez!



5- Arnavutluk
Ve güzel mi güzel Balkanlar’a geçelim şimdi. İtalyanın Adriyatik kıyısının tam karşısında bulunan Arnavutluk Avrupa’ya yakınlığı ile harika bir konumda yer alıyor. Ülkenin komünizm tarihi çok eski olmadığından komünizmin izlerini hala görmek mümkün. Para birimleri Leke, Türk Lirası ile hemen hemen aynı seviyede fakat ülke genel olarak oldukça ucuz. Yaz aylarında Batı kıyılarında denize girmek için bir sürü kumsal var. Dıraç (ing. Durres) upuzun kumsalları ile yaz turizmi için ideal. Ülkeye uluslararası uçuşlar yalnızca başkent Tiran’a yapılıyor. Değişiklik olması açısından gidip görülebilir bir ülke. J



6- Sırbistan
Balkanların Avrupa’ya açılan kapısı diyebileceğimiz Sırbistan... En ünlü ve en çok turist çeken şehri başkent Belgrad... Ortaçağ dokusunu koruyan sokaklar, neo-klasik binalar, çarpık ama göze batmayan yerleşim, sıcakkanlı insanlarıyla birkaç gün ayırarak gezilesi bir şehirdir kendileri.



7- Bosna-Hersek
Ünlü Mostar Köprüsü’nün sahibi, Osmanlı kültürünün ve mimarisinin Balkanlar’daki en güçlü temsilcisi Bosna-Hersek keşfedilmek için kurulmuş desek yeridir. Muhteşem doğası, bozulmamış tarihi dokusu ile gezginler için biçilmiş kaftan bir ülke burası. ‘Bozulmamış’ kısmına bir parantez açarsak eğer, Mostar Köprüsü maalesef bir bombardımana uğramış ve çok da uzak olmayan bir tarihte yıkılmıştı. L Neyse ki Türkiye Cumhuriyeti’nin de destekleriyle nehre düşen taşlar toplanarak köprü aslına uygun olarak restore edildi ve yeniden kullanıma açıldı. J



8- Makedonya
Vizesiz ülkeler demişken ve sıra Balkanlar’a gelmişken Makedonya’yı da bu listeye almamak olmazdı. Tarihin seyrini değiştiren Makedon Hükümdar Büyük İskender’in memleketi olan ülke gelenekselliğini yıllardır koruyabilen ülkelerden. Osmanlı izleri de neredeyse her yerde göze çarpıyor. Şehirler hem kilise hem de camilerle dolu. Ee bu da zengin kültürünün bir göstergesi elbet. J




9- Lübnan
Ortadoğu’nun en modern ülkelerinden biri olan Lübnan, özellikle Beyrut şehri ile dünyanın her yerinden binlerce turisti ağırlıyor. Upuzun ve altın sarısı kumsalları, eğlenceli gece hayatı ile dikkatleri çeken şehir pek de Ortadoğu’da olduğunuz hissini yaşattırmıyor. Vizesiz olarak sıcak bir yerlere seyahat planlıyorsanız eğer Lübnan’ı, bilhassa Beyrut’u listenize ekleyebilirsiniz. J




10- Brezilya
Aslında listeye uzak diye okyanus ötelerini almak istemiyordum fakat böyle bir güzelliği eklemesem olmaz dedim, ekledim! Biraz daha uzaklara açılıp okyanusu aşmak isteyen varsa Güney Amerika’nın nerdeyse tamamı vize şartı olmaksızın sizleri bekliyor. Fakat Brezilya ve özellikle de Rio de Janeiro bir başka, bambaşka olsa gerek! J





19 Kasım 2016 Cumartesi

RÜYA GİBİ ŞEHİR: ESKİŞEHİR

RÜYA GİBİ ŞEHİR: ESKİŞEHİR
   
Uzun zamandır gezip görmek istediğim, hakkında çok övgüler duyduğum; İç Anadolu’nun kalbi, incisi, en değerlisi denilen şehir Eskişehir’e sonunda yolum düştü! Söylenenlerden daha bile güzel bulduğum, hatta favori listemde İstanbul’un akabine koyabileceğim Eskişehir’i, arkadaşım ile yaptığım 2 günlük gezi planım dahilinde, yolculuğumun başlangıcından sonuna kadar her şey (ücretler bile) dahil anlatmaya çalışacağım. 

17 Kasım 2016, Perşembe

Sabah 06:00’da uyanıp dün geceden hazırladığım sırt çantamı ve elbette fotoğaf makinemi alıp 06:30 civarı Şişli’deki evimden çıkıyor ve yol arkadaşım ile buluşuyorum. 07:00 motoru Kadıköy’e geçiyoruz. Tost + çay (5) ile yaptığımız kahvaltı sonrası metroya biniyor ve Pendik durağında inip yaklaşık 10 dk yürüdükten sonra tren garına giriyoruz. 08:55 hızlı treni için ödediğimiz ücret 36,5. Yüksek Hızlı Tren hızı itibariyle hayal kırıklığına uğratmadı değil, Bilecik durağına kadar trenin ortalama hızı 70 km/h civarındaydı, neyse ki Bilecik sonrası 250 km/h hızına ulaştı da toplamda 2,5 saatlik yolculuk ile Eskişehir Tren Garı’na vardık.


Trenden iner inmez İç Anadolu’nun o can yakan soğuğu karşıladı bizi. İstanbul’dan alışık olmadığımız kupkuru bir soğuk (hissedilen -5 civarı) bizleri şoka sokarken 3 gün önceden booking.com üzerinden rezervasyon yaptırdığımız Konuk Otel’e doğru Mustafa Kemal Caddesi üzerinde yürümeye başlıyoruz. Sonbaharın sararttığı kavak ağaçlarıyla örülü geniş bir cadde burası, şu görüntü güzelliği anlatmaya yeter:


10 dakikalık dondurucu yürüyüşümüz sonrası 11:45 civarı otelimize ulaşıyoruz. Fakat check-in saatinin 14:00 olduğunu öğrenince aslında yarın gezmeyi planladığımız şehir merkezini bugüne alıyor ve Porsuk Çayı kenarından geze geze şehri keşfetmeye başlıyoruz.


Çay üzerinde hepsi birbirinden görkemli onlarca köprü... Şehre estetiklik kazandıran heykeller... Sanatsal işlemeler, çay kenarına titizlikle ekilmiş ve biçilmiş çimler... Bir an için Anadolu’nun orta yerinde olduğumu unutuyor ve Avrupa’da Ren Nehri kenarında bir şehirde hissediyorum kendimi. Öyle güzel, öyle sanatsal, her yer öyle naif ki!  



Şehrin cazibesinin vermiş olduğu ilk heyecan ve kendimizi kaybetmişçesine çektiğimiz fotoğraflar ile unutmaya başladığımız soğuk çok geçmeden telefonlarımızı kapatarak kendini hatırlatıyor bizlere. Evet şaka değil, aynı anda soğuktan telefonlarımız kapandı! Hem kendimizi hem telefonlarımızı ısıtmak, hem de acıkmış karınlarımızı doyurmak için çay kenarına sıralanmış kafelerden birine giriyor ve hemen ısıtıcının altına oturuyoruz. Güzel bir hamburger menüsü (14) yiyip telefonlarımızı da kendine getirip otelimize doğru yola koyuluyoruz. Çay kenarından ilerlemeye devam ederken şehrin kalbi Adalar semtinden de geçiyoruz. Köprüler üzerindeki birbirinden ihtişamlı heykeller ‘beni de çek’ diye bağırıyorlar adeta. 


Ve şehrin simgelerinden modern tramvaylar:


Avrupa şehirlerinin de vazgeçilmezlerinden gezinti botları: Esbot (Fiyatı tam:5 indirimli:3.5₺ olan bu botları maalesef deneme fırsatı bulamadık)


Ortasından geçen tramvay yolu ve döşenmiş Arnavut kaldırım taşları ile bence İstiklal Caddesi’ni andıran İki Eylül Caddesi üzerinden de geçerek otelimize varıyoruz.


Konaklayacağımız Konuk Otel için iki kişilik odada kahvaltı dahil kişi başı 55₺ ödüyor ve odamıza yerleşiyoruz. Odalar gayet temiz, eşyalar yeni döşenmiş ve son derece modern. Telefonlarımızı şarj edip biraz da dinlendikten sonra sıkıca giyiniyor ve 14:30 civarı en merak ettiğim yere, Sazova Bilim Sanat ve Kültür Parkı’na gidiyoruz. Eskişehir Atatürk Stadyum’unun arka tarafından kalkan minibüsler ile yaklaşık 15 dakikada parka varıyoruz. (2.70₺) Parka giriş ücretsiz. Parkın içinde bulunan 5 farklı merkeze farklı cüzi fiyatlar ödeyerek girebiliyorsunuz. İlk olarak şehrin yeni simgelerinden biri haline gelen Masal Şato’sunu gezerek başlıyoruz.  Bende içinden çok dış görüntüsü merak uyandırdığı için çekebildiğim kadar fotoğraf çekiyor, kendim de aynı zamanda çekiliyorum. Masal Şato’sunun tadilat sebebiyle üst katları kapalı ve turlar düzenlenemiyor. Maalesef giriş katı gezinmekle yetiniyoruz. (ücretsiz)

 

Parkın diğer bir noktası Korku Gemisi. ( Tam:2₺ İndirimli:1₺) Fakat ilgimizi çok çekmediğinden buraya uğramadan Bilim Deney Merkezi’ne geçiyoruz. Açıkçası parkta en beğendiğimiz yer burası oluyor. İçerisinde birbirinden önemli ve hayatımızı kolaylaştıran, çoğu fizik bilimine dayanan buluşlar uygulamalı olarak sergileniyor. İndirimli olarak aldığımız giriş bileti ise 2₺.


Ve son olarak İstanbul’daki AquaFlorya konsepti ile hizmete sunulmuş olan Eti Sualtı Dünyası’nı da 2₺ ödeyerek ziyaret ediyor ve gerçekten yorulduğumuz için minibüse binip otele dönüyoruz. (2.70₺)

Günün yorgunluğu üstümüze tam olarak çökmeden birazcık dinlenip yeniden şehir merkezine gidiyoruz. Acıkan karınlarımızı bu sefer yerel bir lezzet ile doyuracağız: Çibörek! Eskişehir’in en ünlü çibörekçilerinden olan Papağan Çibörek’e giriyor ve birer porsiyon çibörek ile ayranımızı söyleyip afiyetle yiyoruz. (12.50 + 1.50 = 14₺)


Eskişehir’de dolu dolu geçen ilk günümüzü böylelikle tamamlıyor ve otelimize dönüyoruz.

18 Kasım 2016, Cuma

Gezimizin ikinci günü saat 09:00’da kahvaltı ile başlıyor. Bugunki planımız şehrin tarihi semti Odunpazarı’nı ve yapay plajı ile ünlü Kent Park’ı gezmek. Otelimizde yaptığımız gayet tatmin edici bir kahvaltı sonrası 09:45 civarı check-out yapıp otelden çıkıyoruz. Sabahın erken saatleri olduğu için hava daha bir dondurucu: hissedilen -7 derece! 10 dakikalık bir yürüyüş sonrası tarihi Odunpazarı Evleri karşılıyor bizleri. Şehrin pek çok müzesi, kültür merkezi, kültür dernek ve vakıfları bu bölgede toplanmış. 


Mimarı olarak Safranbolu Evleri’ni andıran Odunpazarı Evleri büyükşehir belediyesinin çalışmaları sayesinde turizme kazandırılmaya devam ediyor. Yapılan restorasyon çalışmaları ve çevre düzenlemeleriyle bölge gerçekten yerli/yabancı turistlerin uğrak yeri konumuna gelmiş bulunuyor. Ayrıca şehirdeki nerdeyse tüm müze ve turistik yerlerin giriş ücretlerinin uygun fiyatlı oluşu ise takdire şayan.

Odunpazarı sokaklarında ilerlerken bölgenin bir diğer önemli noktası, Atlıhan El Sanatları Çarşısı’na varıyoruz. Magnetlerden heykellere, tablolara, camdan sanat eserlerine pek çok hediyelik eşya bulabileceğiniz çarşıdan ben de 3 adet magnet alıyorum. (5)


Odunpazarı bölgesinde her sokak nerdeyse farklı bir önemli noktaya çıkıyor. Kurşunlu Camii ve Külliyesi ziyaret edilesi bir başka önemli duraklardan biri. Bakımlı yemyeşil bahçesi ve ihtişamlı yapısı ile Osmanlı’dan kalma önemli bir yapı Kurşunlu Camii ve Külliyesi.

Eskişehir’i gezerken dikkatimi en çok çeken şeylerden biri şehrin neredeyse her yerine kondurulmuş heykeller. Şehre öyle güzel bir estetik, öyle bir sanatsallık katıyorlar ki... Darısı tüm ülkenin başına! 


Şehrin tarihi kısmını da hemen hemen gezdikten sonra ülkemizin ilk balmumu heykel müzesi olan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykel Müzesi’ne niayet sıra geliyor.  Odunpazarı Evleri’ne çok yakın konumda bulunan müze için yine 2₺ ödüyor ve çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere 130’dan fazla önemli insanın balmumu heykellerinin sergilendiği müzeyi büyük bir merakla geziyoruz.

Saat 12:00 civarı gezimizin büyük kısmı sonlanmış oluyor ve önce otogardan otobüs biletlerimizi almak ve ardından otogaın hemen karşısında bulunan Kent Park’ı gezmek için tramvay durağına geçiyoruz. Tek geçişlik Esbilet için 2.70₺ ödüyor ve şehrin simgelerinden olan tramvaya biniyoruz.


15 dakika içinde Şehirlerarası Otobüs Terminali durağına iniyor ve Anadolu firmasından 30₺ ödeyerek 16:00 İstanbul’a dönüş biletlerimizi alıyoruz. Terminalden çıkıp yolun karşı tarafına geçiyor ve şehrin belki de en büyük parkı olan Kent Park’a giriyoruz. Havanın soğukluğu ve hafta içi olmasından olsa gerek park neredeyse bomboş. Sonbaharla dökülen kurumuş yapraklara basa basa, yeşilin içinde huzur dola dola, bol oksijen içinde yürüyüşümüzü yapıyoruz


Birkaç yıl önce büyükşehir belediyesi tarafından yapılan ve hizmete açılan, ülkede büyük ses getiren projelerden biri olan İç Anadolu’nun ortasına yapılan plaj Kent Park’ın içinde bulunuyor. Porsuk Çayı’nın bir kısmı bölünmüş ve çayın iki tarafına filtre takılarak ortada temiz su alanı yaratılarak yapılan plaj gerçekten koskoca bir takdiri hak ediyor, bu kadarını gerçekten beklemiyordum! Plaj tesisini ben değil, fotoğraflar anlatsın:


Gezmek çok hoş, çok güzel de soğuk kendini yeniden hissettirmeye başlayınca park içinde bulunan çay bahçelerden birine giriyor ve çay içerek ısınıyoruz. (1.5₺)

Yavaş yavaş karnımız acıktığından ve otobüs saatimiz de yaklaştığından parkın içinde bulunan Rosa Luna Restaurant’a geçiyor ve ızgara köfte + ayran ikilisi ile Kentpark gezimizi de sonlandırıyoruz. (15₺ + 3.5₺ = 18.5₺)

Otobüs Terminali’ne geri dönüyor ve İstanbul’a götürmek üzere Eskişehir’in meşhur Met Helvası’ndan almayı da ihmal etmiyoruz. (5₺)

Son bir hesap yapmak gerekirse de toplayıp şöyle gelelim. Dolu dolu geçen 2 günlük Eskişehir gezimin maliyeti 198.6₺. Yazması ve derlemesi bendendi, okuyup değerlendirmesi de sizden olsun. Umarım işinize yarar.

Yaklaşık 5.5 saat süren otobüs yolculuğumuz boyunca bu güzeller güzeli şehir aklımdaydı. Yolda yürürken selam veren sıcakkanlı amcaları, duruşlarıyla dahi kendilerini belli eden güçlü cumhuriyetin kadınları, kültür seviyesini üst düzeye çıkaran öğrencileri, tertemiz ve düzenli yolları, takdir edilesi belediyesi ve daha sayamadığım pek çok özelliğinle masal gibiydin be Eskişehir... Tavsiyem şöyle ki, gitmeyen gitsin, gidip gezmeyen gezsin, gezip görmeyen de görsün efenim.

He unutmadan, I’ll be back güzel şehir, Eskişehir!

14 Kasım 2016 Pazartesi

HUZURLU YALNIZLIĞIM

HUZURLU YALNIZLIĞIM

Odamdayım, yalnızım. Sabahtan akşama kadar kendimle başbaşa geçirdiğim bir günün akşamındayım. Müzik sesi yok arka fonda çalan, istemiyorum. Hafif açık balkon kapımdan gelen şehrin o çözemediğim uğultusu usul usul süzülüyor içeri, hafiften esen Ekim rüzgarı cabası. Bir yolcu uçağı gökyüzünü delercesine geçip gidiyor tam tepeden. Uçağı düşünüyorum, acaba hangi diyarlara gidiyor? İçindeki yolcuları düşünüyorum. İş seyahatine çıkmış takım elbiseli adamı, aile ziyaretine giden üniversiteli genç bir kızı, salaş kıyafetleri ve kendinden büyük çantasını sırtına almış ve kokuşmuş yaşamını geride bırakmanın vermiş olduğu mutlulukla yepyeni yerleri keşfe çıkmış gezgin ruhlu özgür adamı düşünüyorum. ‘Bitse de gitsek’ sözünü taktıkları yalancı gülen yüz maskesinin altına gizlemiş servis yapan hostesleri, görevini yardımcısına devretmiş kaptan pilotu düşünüyorum. İnsanoğlunun farklılıklarını, büründükleri sahte ve samimiyetsiz rolleri düşünüyorum, gülüyor, gülüyor ve gülüyorum... Şimdi de bussiness class takılıyor gözüme. Rahat koltuğunda adeta yayılmış bir biçimde portakal suyunu yudumlayan, gömlek düğmeleri patlamaya hazır mermileri andıran ve hiç de samimi olmayan bir adam ayrık dişleriyle gülümsüyor yüzüme. ‘Heyt be dünya’ diyorum. ‘Ah be insanlar...’ Karadan bilmem kaç metre yüksekte bile bitmiyor ayrımınız. Konu ötekileştirme olunca denizmiş, karaymış, havaymış veya fark etmiyor rotanız...


Hala odamdayım. Hala yalnızım. Mutluyum. Kalemimle, kağıdımla, düşüncelerimle ve hayallerimle huzurluyum. Telefonumu sessiz modundan çıkartmıyorum. Şehrin rahatsız etmeyen akşam uğultusu hafif rüzgarla birlikte odama dolmaya devam ediyor. Birazdan uyuyacak, yeni bir güne uyanacağım. Huzurlu yalnızlığımı odamda bırakıp şehrin kalabalığına karışacak, gün boyu huzurlu yalnızlığımın özlemiyle yanıp tutuşacağım...

BİR ÜLKE İSTERİM


BİR ÜLKE İSTERİM
Bir ülke isterim, hep bahar yaşanan topraklarında
Ne cayır cayır yakan güneşi olan, ne de tir tir titreten ayazı
Bakınca göklerine sonsuzluğu yaşatan
Uzak diyarlara taşıyan soluyunca havasını
İnsanlar isterim ülkemde, bulutlar misali
Öyle hafif, öyle özgür, öyle zararsız olan
Yeryüzünden aldığı su buharını bile,
Gerisin geri rahmet olup yeryüzüne yağdıran
Ağaçlar isterim, rengarenk açan çiçeklerini
Cenneti yaşatan bize, alıp götüren tüm güzelliklere
Ülkemde sokaklar isterim, içlerinde huzur
Ne hürriyeti için savaşsın biri
Ne de suçsuz yere yitip gitsin diğeri
Güzel günler isterim ülkemde, herkesin kardeşçe yaşadığı
Mazlumun ekmeğinde zalimin eli olmadığı
Özgürlük isterim, hak, hukuk, adalet isterim ülkemde

''Adaleti koruyan adalet'' isterim!

31 Aralık 2015 Perşembe




...MİŞÇESİNE
Uçarmışçasına, özgürlüğe kanat çırparmışçasına
Ve beklermişçesine güneşin doğuşunu
Öyle umutla, öyle heyecanla uzaklaşmak
Sonsuzluğa açılmak istiyorum
Düşermişçesine bir kar tanesi gibi yeryüzüne
Öyle sakin, öyle yalpak 
Beyaz, bembeyaz hayallere tutunmak istiyorum
Uzak duran düşlere ulaşmak mesela
Uçsuz bucaksızlığın sonunu görerek
O sonu hissederek çabalamak
Pasifik'te saklı olsa da o düş
Pes etmeden, yılmadan ilerlemek istiyorum
Kıvılcım olup tutuşmak kimi zaman
Kimi zaman buz olup donmak
Ve haykırmak istiyorum dünyaya
İnsanmışçasına yaşamak
Aşıkmışçasına sevmek
Kardeşmişçesine sarılmak istiyorum!
Çok mu şey istiyorum?

23 Haziran 2015 Salı

ADI HAYAL OLSUN


ADI HAYAL OLSUN

Hayaller güzeldir. Olanı değil de olmasını istediğimizi düşünmek güzeldir. Kötülükleri görmez olur insan, üzüntüyü hissetmez olur. Kısa sürse de hissettirdikleri, etkileri kalıcı olur. Bir hayalle başlar mesela çoğu şey. Daha güzel günleri düşünmek, bizi mutlu edeni düşünmekle başlar. Hayata bir kez geldiğimizi ve onu istediğimiz gibi, bizim şekillendirdiğimiz biçimde yaşamamızın gerekliliğini öğretir bize hayal kurmak, mutluluğu öğretir.

Şimdi öncelikle bir soru sorun kendinize. 'Şuan gerçekten mutlu muyum ben?' diye.
Ardından da düşünün şimdi. Uzaklara, çok uzaklara gittiğinizi. Her şeyi arkanızda bırakıp, yeni ufuklara yelken açtığınızı düşünün. Ne anne ne baba olsun yanınızda, ne abi ne abla ne kardeş. Arkadaşlarınızı da bırakın bir süre arkanızda. Aile, eş, dost kavramlarını silip atın bir süreliğine. Yelken açtığınız yeni ufukları kucaklayın, onları sevin aile, eş, dost, akraba diye. Ülkenizi bırakın geride, vatandaşlığından çıkın bir süre. Dünyanın vatandaşı olduğunuzu düşünün. Pratikte olamasa da zihninizde kaldırın sınırları. Özgürlüğü 'özgürce' yaşamanın tadına varın. Hayatınızı başkalarına göre değil de sadece kendinize göre şekillendirdiğinizi düşünün. 'İşte ben buyum!' diyebilmeyi düşünün.

Hayali bile güzeldi değil mi? Kısa süreliğine de olsa olanı bir kenara bırakıp olmasını istediğimizi düşünmek güzeldi. Fakat biliyorum ki insan inandığı ve gerçekten istediği sürece önünde ciddi hiçbir engel kalmaz. Engeller de aşılmak için var olduğuna göre yaşamayı istediği hayata giden her yolda tüm engelleri aşacaktır insan.

Şimdi sizi mutlu eden bir şey düşünün. Adı hayal olsun.

En güzel hayaller sizin olsun.