14 Kasım 2016 Pazartesi

HUZURLU YALNIZLIĞIM

HUZURLU YALNIZLIĞIM

Odamdayım, yalnızım. Sabahtan akşama kadar kendimle başbaşa geçirdiğim bir günün akşamındayım. Müzik sesi yok arka fonda çalan, istemiyorum. Hafif açık balkon kapımdan gelen şehrin o çözemediğim uğultusu usul usul süzülüyor içeri, hafiften esen Ekim rüzgarı cabası. Bir yolcu uçağı gökyüzünü delercesine geçip gidiyor tam tepeden. Uçağı düşünüyorum, acaba hangi diyarlara gidiyor? İçindeki yolcuları düşünüyorum. İş seyahatine çıkmış takım elbiseli adamı, aile ziyaretine giden üniversiteli genç bir kızı, salaş kıyafetleri ve kendinden büyük çantasını sırtına almış ve kokuşmuş yaşamını geride bırakmanın vermiş olduğu mutlulukla yepyeni yerleri keşfe çıkmış gezgin ruhlu özgür adamı düşünüyorum. ‘Bitse de gitsek’ sözünü taktıkları yalancı gülen yüz maskesinin altına gizlemiş servis yapan hostesleri, görevini yardımcısına devretmiş kaptan pilotu düşünüyorum. İnsanoğlunun farklılıklarını, büründükleri sahte ve samimiyetsiz rolleri düşünüyorum, gülüyor, gülüyor ve gülüyorum... Şimdi de bussiness class takılıyor gözüme. Rahat koltuğunda adeta yayılmış bir biçimde portakal suyunu yudumlayan, gömlek düğmeleri patlamaya hazır mermileri andıran ve hiç de samimi olmayan bir adam ayrık dişleriyle gülümsüyor yüzüme. ‘Heyt be dünya’ diyorum. ‘Ah be insanlar...’ Karadan bilmem kaç metre yüksekte bile bitmiyor ayrımınız. Konu ötekileştirme olunca denizmiş, karaymış, havaymış veya fark etmiyor rotanız...


Hala odamdayım. Hala yalnızım. Mutluyum. Kalemimle, kağıdımla, düşüncelerimle ve hayallerimle huzurluyum. Telefonumu sessiz modundan çıkartmıyorum. Şehrin rahatsız etmeyen akşam uğultusu hafif rüzgarla birlikte odama dolmaya devam ediyor. Birazdan uyuyacak, yeni bir güne uyanacağım. Huzurlu yalnızlığımı odamda bırakıp şehrin kalabalığına karışacak, gün boyu huzurlu yalnızlığımın özlemiyle yanıp tutuşacağım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder